Pages

22 Eylül 2016 Perşembe

SUNAY AKIN TUNCAY TERZİHANESİ -Kitap Tanıtımı



TÜRK EDEBİYATI    TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2010
  “Trabzon’un en ünlü terzilerindendi Tuncay Bey Dükkanının rafları aldığı siparişleriyle doluydu. Genç adam modayı takip eden, yenilikçi biri olduğu için onun diktiği bir elbiseye sahip olmak isteyenler, araya hatırı sayılır insanları koyarlardı.” 

İşte böyle başlıyor, kitabın da ismini taşıyan “Tuncay Terzihanesi”  adlı öyküsü. Gerçek bir hayatı anlatıyor bu öyküde Sunay AKIN. Terzi Tuncay Bey’in iş yerine bordo renkli bir kumaştan ceket yaptırmak isteyen bir genç kız gelir ve Tuncay Bey o kıza aşık olur. Sunay AKIN  şu sözlerle dile getiriyor o ilk anı “Aşk Tanrısı Eros’un attığı ok Tuncay Bey’in kalbini delmeden önce,içeri giren genç kızın güzelliği karşısında, tuttuğu iğne eline batmıştır çoktan!” Tuncay Bey genç kızı tekrar görebilmek için prova sürelerini uzatıp, genç kızın bir çok defa iş yerine gelmesini sağlar. Sonunda bordo renkli ceket tamamlandığında üç tane düğmesi vardır onun. Sunay AKIN’ın “İşte ben o ceketin ortanca düğmesiyim!” sözlerini okuyunca bir anda Tuncay Bey’in onun gerçek hayattaki babası,genç kızın da annesi olduğunu anlıyoruz. Kitabın önceki basımlarında şuanki kapak resmi yerine bir bordo ceket resmi vardır aslında. İşte o ceket bugün Sunay AKIN’ın kurmuş olduğu İstanbul Oyuncak Müzesinde sergileniyor.

    Tuncay Terzihanesi adlı bu kitabında Sunay AKIN kırk altı denemeye yer veriyor. Kırk altı deneme sanki kendi içinde ayrı ayrı hikayeleri olan hem de içinde kurgu olmayan gerçek bilgileri taşıyan hikayelerle dolu. Okuyucuyu farklı zamanlara,farklı mekanlara, tarihin şahit olduğu bir çok insan öyküsüne doğru yoluculuğa çıkarıyor. Bazen insana önemsiz gelen bir sokak adının bile tarihteki önemi, bazen de kız kulesinden şiire,Charlie Chaplin’den Nasrettin Hocaya,ve ondan Neol Baba’ya ,ya da bir merdivenden kitaplara,lunaparktan oyuncaklara kadar hayatın içinde yaşanmış olan her ne varsa Tuncay Terzihanesi’nde bulunabiliyor.
“Bir Dans Pistidir Doğa !..” adlı hikayesinde dansın bugünlere gelmek için tarih boyunca verdiği mücadeleleri anltıyor.Ara sıra ünlü sanatçıların sözlerine de yer veriyor.
“Süreyya Berfe’nin şu iki dizesi beni çok etkiler :
                "Anasıyla babası dans ederken
               Samanyoluna baka baka uyudu çocuk ”
Bu sözleri dile getirirken aslında biraz da çocukları ele alıp savaşlarda ve günümüz sisteminde  çocukların sanata yönlendirilmediklerini  irdeliyor Sunay AKIN. “ İstanbul’da Dan Sokağı var ama Dans Sokağı yok!Dan sokağında çocuklar ellerinde oyuncak tabancalarla birbirlerine Dan … Dan… diye ateş ediyorlar.Dans sokağındaki çocukları düşünebiliyor musunuz? ” sözleriyle üzüntüsünü dile getiriyor yazar.

  Bir başka “İnsanlara mı inanacağız;Yoksa  ! ? ” adlı denemesinde 6 Aralık 1942 yılında Amerika’da Türkiye’ye hitaben yapılacak bir radyo programı için Türklerin sevgisini kazanmış ünlü  birinin konuk olduğu programın hikayesini anlatırken,Türklerin kendi değerlerine yeteri kadar sahip çıkamadığı için de üzüntüsünü tarif etmeye çalışır Sunay AKIN..“O gün sunucunun bize ne anlatacaksınız sorusuna şu yanıtı verir konuk “Bir hikaye anlatacağım”.İşte o hikaye Nasreddin Hocaya aittir.Ve tüm dünyanın ayakta alkışladığı bu ünlü konuk ise Charlie Chaplin’dir.

   Barış ve Savaşı anlatacağını zannederken iki çocuğun aralarında geçen diyaloğu aktarır “Barış’ı çok özlüyorum”adlı denemesinde. “Bugün bayram mı anne?...Hayır der Rikkat Hanım.Barış Günü…Bu yanıt üzerine Savaş kardeşine döner :Sana oyuncaklarımı vereyim adını bana ver der.Barış kabul etmez ağabeyinin teklifini ve o gün ilk kez kavga ederler” diye devam ederken hikayede şu cümle çıkıverir birden “Arkadaşları soyadıyla dalga geçerdi Barışın, Manço Manço diye” ve okuyucu bir sürprizle karşılaşıverir. Barış Manço’nun öyküsüdür bu!

    “Cool mu yoksa Kul mu?” adlı deneme şiddetli bir kınama yazısı. Newsweek dergisinin İstanbul’u kapak yapması ve ardından İstanbul’un anlatıldığı sayfalardan bir bölümde sinema yönetmeni Fatih AKIN’ın sözleri üzerine, Sunay AKIN hem üzüntüsünü hem de kızgınlığını dile getirir. Fatih AKIN’ın daha Türklüğü tam keşfedemediğini Atatürk’ün düşünce ve devrimlerini anlayamadığını ve dolayısıyla Türkiye hakkında bilgi eksikliği olduğundan yanlış konuştuğunu söylüyor. “Fatih Akın’ın Atatürk’ün düşüncelerini devrimlerini anlayamayışının bir art niyetten kaynaklanmadığını, bilgi eksikliğinin eseri olduğunu düşünüyor ve kendisine Doğu-Batı karşıtlığı sığlığında deve güreşi yapmak yerine, Atatürk derinliğini ölçebilmesi için özgürlük çocuğunun şu sözlerinde kulaç atmasını öneriyorum: "Sinema öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek, barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden çok dünya medeniyetinin cephesini değiştireceği görülecektir. Sinema insanlar arasında görüş ve düşünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya layık olduğu yeri vermeliyiz.”
       
   Sunay Akın’ın Tuncay Terzihanesi adlı kitabının sondan bir önceki sayfasında içinde oyuncakların olduğu İstanbul Oyuncak Müzesi başlıklı bir resim vardır. Sayfayı çevirince  İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kendi fotoğrafı ve altındaki yazılarla Tuncay Terzihanesi son buluyor :  

Ziyaretçiler,çocukların ellerinden tutarak giriyorlar kapıdan içeri…Çıkarken ,öteki
Ellerinden de kendi çocuklukları tutuyor !..
Düşlerin,hayallerin tarihi ve çocukluğunuz sizi
 İstanbul Oyuncak Müzesi’nde bekliyor…





Yazar Hakkında : 

"Sunay Akın 1962 Trabzon doğumludur. Çocukluk yıllarında çay tabaklarının içinde gördüğü Kız Kulesine 1O yaşında kavuşur. Ailesi, daha iyi eğitim imkanları olduğu için İstanbul'a yerleşir ve Sunay Akın İstanbul ile arkadaş olur. Onu dinler bizlere de anlatır sırlarını bu büyülü kentin. Şairimiz, kağıt gemilerden emekli bir kaptan olarak yazmaya başladığı şiirlerini 1989'da 'Makiler' adıyla yayınladı. Bu ilk eserinin arkasına da birer martı gibi 'Antik Acılar', 'Kaza Süsü' ve '62 Tavşanı' adlı  şiir kitapları sıraladı.. Düzyazıda, ancak bir şairin yazabileceği konulara el attı. Bu alandaki eserleri İstanbul'un Nazım Planı, Kız Kulesi’ndeki Kızılderili, Ay Çöreği ve Deniz Yıldızı, Önce Çocuklar ve Kadınlar, İstanbul'da Bir Zürafa, Onlar Hep Oradaydı, Kırdığımız Oyuncaklar, Kule Canbazı, Tuncay Terzihanesi ve Ay Hırsızı'dır. Bir çok radyo ve televizyon programına imzasını atmıştır. Türkmax'ta her Cumartesi günü saat 20:45'te yayınlanan Sunay Akın'la Hayat Deyince adlı programı hazırlayıp sunmaktadır.
Yazarımız, Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde dersler vermiştir. Tek kişilik oyunuyla da yurt içi ve yurt dışında sayısız gösterileriyle geçmişten bugüne köprüler kurmakta ve 'Bir milletin gerçek değerleri hisse senetleri değil, hissi senetleridir' sözüyle de bu yolculuğuna devam etmektedir.Bir şairin kurduğu ilk müze olan İstanbul Oyuncak Müzesi de Sunay Akın'ın en büyük düşü olarak İstanbul Göztepe'de ziyaretçileriyle buluşmaktadır."

  Sunay Akın’ı ben zaten çok beğenirdim. Elimden geldiğince her cumartesi televizyon programını da izlerim. Yazarlar arasında en sevdiğimdir o. Okudukça dünyanın benim gördüklerimden, algıladıklarımdan fazlası olduğunu fark ediyorum. En üzgün anlarımda bile onun bir yazısını okuduğumda kendime geliyorum. Bu kitabı bana çok şey kazandırdı. Bir çok konuda bilgi sahibi olurken,beş duyu organımı daha fazla açasım geldi hayata. Hatta su olup akmak istedim yaşamın içine Çünkü beş duyu organımla birlikte ruhum da harekete geçti. Keşfedilecek o kadar çok şey var ki, biz insanlar maalesef  kör gözlerle bakıyoruz hayata. Bir şeye ilk baktığımız anda o zannediyoruz onu. Halbuki görünenin ardında görünmeyen sonsuz bir diyar vardır. Sunay Akın, bakarken bir şeye herkesin gördüğünden daha başka bir şey görmüş. Keşfedilecek bir mucize. Hani yap boz oyunu vardır ya, hayatı bir yap boz oyunu olarak alıp, içindeki çocuk ruhunu öldürmeden o oyunu oynamaya başlamış yazar. Keşfettiği her bir parçayı yerine yerleştirirken büyük bir haz alıyor. Keşfetmek için verdiği emek, yürüdüğü yol ona kainatta mutluluğun kapısını açıyor. Ve onun bu yaşam tarzını da her bir yazısında, kitabında, televizyon programında görebiliyoruz.

      Dili ağır değil. Anlattığı her şey kolayca anlaşılabiliyor. İnsan Sunay Akın’ı okurken hiç sıkılmıyor. Okuyucuyu bağlamayı başarıyor kendine. Gerçek olayları yazdığından hayatın bir çok dalı hakkında bilgi sahibi olabiliyor okur. Bu kitapta yoğun bir bilgi akışı var. Bu yüzden bir kere okunduğunda yeterli olmayabilir. Her okumada okur bilgisine bilgi katacaktır. Yazar toplumdaki yanlışları ve yanlış düşünceleri de yeri geldiğinde yazılarına yansıtıyor. Milli değerler, insani duygular, sevgi, saygı, en önemlisi de insan olmak en çok ele aldığı temalardır. Özellikle yaşanmış insan öyküleri sıklıkla geçer yazarın sularından. İnsanlar için önemi olmayan, şuana dek değeri bilinmeyen bir başka insan anlam kazanıyor Sunay Akın’ın anlatımıyla. Hatta bazen okudukça ne kadar sığ sularda, monoton bir şekilde yaşamışım diyebiliyorum ve fark ediyorum içinde bulunduğum anı, ya da boşa geçirdiğim zamanların kıymetini anlamaya başlıyorum.
     
       Sunay Akın hem bilinçlendiriyor hem farkına vardırıyor. Bir insana böyle güzel duygular katabilen bir yazarın da daha iyi yerlerde olması gerekmez miydi? Türkmax uydu yayını yerine, tüm halkın izleyebileceği bir kanalda program yapamaz mıydı? Ve daha çok ödüller verilemez miydi ona?İstanbul Oyuncak Müzesinin varlığından daha çok çocuk ve yetişkin haberdar olamaz mıydı? Daha çok basılamaz mıydı kitapları?
     O halkın içinden gelen ve halkı aydınlatan, insanı ve yaşanmışlıkları konu alıp yazan, anlatan bir yazar. Yazı dili gayet akıcı hatta okur az sonra ne olacak acaba hissini kapılıyor. Dil kullanımı yetisi oldukça gelişmiş, Türkçenin arasına yabancı sözcükler katmamak için uğraşan,Türkçeye en çok sahip çıkan yazarlardan biri. Bütün bu özellikler çok net bir şekilde Tuncay Terzihanesinde de görülüyor.

Hazırlayan: Ayşen Şafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder